Fotoğrafım
Türkiye
Bir zamanlar ful yaprakları adında bir çiçek kız vardı.Saçları tuhaftı.Bir tutamı domates kırmızısı,perçemleri havuç rengi,kalanlarsa ahududu şerbeti gibi kızıldı.Pembe gözlükleriyle dünyayı ve insanları koşulsuz sevmeye kararlıydı ama gerçekleri görmesi zaman almadı.Canını yakanlardan kurtulmayı denedi, doğrulup toparlandı,gözyaşlarını sildi ve aynaya baktı. Gülümseyerek kendine bir söz verdi.Çiçek kızın hayattaki serüveni her daim taptaze ve rengarenk olacaktı... İletişim : fulyapraklari@hotmail.com

değer verenler

29 Nisan 2011 Cuma

"Lunapark"



Orada bir lunapark var, capcanlı...
Işıklar öyle parlak ki gözlerimi alıyor...
Her yerden ayrı bir ses geliyor kulağıma; çocuk sesleri, çığlıklar, kahkahalar, eğlenen insanlar, gürültünün içinde yarısı tamamlanmamış cümleler..

Minik bir müzik kutusunu taşıyorum ellerimde, gizliden gizliye avucumun içinden ona bakıyorum, kapağını açıp bir kaç melodi duyup kapatıyorum, melodiler her seferinde beni gülümsetiyor...

Güneşli bir günün sonunda, yıldızlı, ılık bir akşamı yaşıyor şehir.

Derken ileride pespembe pamuk şekerlerine ilişiyor gözlerim. Gidip bir tane almak istiyorum,ceplerime bakıyorum ama ceplerim bomboş...

Fark ediyorum ki yanımda çantam yok, kimlik yok, para yok, telefon yok, sadece ben varım...paniklemiyorum aksine duruyorum orada öylece, pamuk şekerlerini izleyen ben,elimde hala müzik kutusu. Düşünüyorum,ne yapacağım diye,renkler daha da karışıyor gözlerimin önünde, etraftan duyduğum sesle giderek anlamsızlaşıyor ve sinirime dokunmaya başlıyor.

Derken biri geliyor yanıma, daha önce görmediğim bir adam..
Bana yaklaşıp diyor ki "sen ful yaprakları, bu bir masal...tüm bu yaşadıkların, gördüklerin, hissettiklerin...Sen sadece bir masaldasın, onlar gibi, ama onlar kadar sıradan olmayan çiçekli,sezgileriyle hareket eden, fazla hassas bir oyuncusun burada.İlerlerken zamanın, bazı kararlar vermek ve sonuçlarına katlanmak zorundasın.

Şimdi..ya müzik kutunu bana verip melodilerini terk eder ve bu lezzetli pamuk şekerlerine kavuşursun ya da melodilerinle yoluna devam edersin,ama bu lezzetten mahrum kalırsın.” Ve yaklaşıyor bana doğru, gözlerimin içine bakıyor...

Bakışlarımı kaçırıyorum.

İçimde ferah bir şeyler var ama ben melodilerimden vazgeçmek istemiyorum, gözlerim doluyor, düşünmeye başlıyorum, kısacık bir an, bir karar anı, yok diyorum yapamam, melodilerim olmadan bir hiçim ben, onları veremem...derken başımı kaldırıp yüzüne bakmak için onu arıyorum, adamın ortadan kaybolduğunu görüyorum.

Etrafımda insanlar geziniyor, kimse bana aldırış etmeden akıp gidiyor kalabalığa,müzik devam ediyor, çocuk sesleri kulağımda,hafif rüzgarın taşıdığı parfüm kokuları burnumda, elimde müzik kutum ve ben adımlıyorum önümdeki uzun yolu.

Beni ful yaprakları yapan o melodilerden hayatımın sonuna dek vazgeçmeyeceğimi biliyorum,

Ve ne gelirse gelsin karşıma yine de kendim olacağımdan emin,yüreğimin sesini dinleyerek çizdiğim yolda yürüyorum.





28 Nisan 2011 Perşembe

"Hayatın altın kuralları"

*Göğün her yerde mavi olduğunu anlamak için dünyayı dolaşman gerekmez.

*Bak, aynı zamanda da baktığını gören ol.

*Geldiğin zaman boşluk dolduran değil, gittiğin zaman yeri doldurulamayan ol.

*Her duyduğuna inanma, elindekinin hepsini harcama ve istediğin kadar uyuma.


*Seni seviyorum derken inanarak söyle.


*Özür dilerken karşındakinin gözlerinin içine bak.

*İlk görüşte aşka inan.

*Evlenmeden önce en az altı ay nişanlı kal.

*Asla başkalarının hayalleri ile dalga geçme.

*Derinden ve inançla sev.

*Kırılabilirsin belki ama başka türlü de hayatını tam anlamıyla yaşayamazsın.

*Anlaşmazlıklarda dürüstçe savaş.

*İnsanlar hakkında konuşulanlara inanıp, onlar hakkında karar verme.

*İnsanları yargılarsan, onları sevmeye zamanın kalmaz.

*İnsanlara beklediğinden fazlasını ver ve bu işi yaparken kibar ol.

*Yavaş konuş ama hızlı düşün.

*Şunu daima hatırla ki, büyük aşk veya büyük yatırım daima büyük risk taşır.

*Eğer kaybedersen aklını da kaybetme.

*Üç S yi unutma:

*Sevgi - herkese,

*Saygı - kendine, başkalarına,

*Sorumluluk - Tüm hareketlerin için.

*Eğer hata yaptığını farkedersen, hemen onu düzeltmeye bak,bile bile devam etme.

*Konuşmayı sevdiğin biriyle evlen. Yaşın ilerledikçe sohbet her şeyden fazla önem kazanacaktır.

*Anneni sev, say, ara.

*Şunu bil ki, bazen sessiz kalmak en iyi cevaptır.

*Sevdiklerinle tartışırken, o anı önemse, geçmişi kurcalama.

*Satır aralarını da oku, bilgilerini paylaş.

*Bilgi insanı kuşkudan, iyilik acı çekmekten, kararlılık korkudan kurtarır.

*Dua et. Büyük güç verir.

*Düşün. Daha da büyük güç verir. Kaynakwh webhatti.com:

*Öperken gözlerini kapamayan sevgiliye güvenme.

*Bazen istediğin bir şeyin olmaması senin için bir şanstır. Kaynakwh webhatti.com:

*En iyi ilişkin, birbirinize olan sevginiz, birbirinize ihtiyacınızdan fazla olduğu zaman olacaktır.

*Şunu bil ki; karakterin senin kaderindir.

*Sınırsızca sev, her gönülde çiçek olacağına, bir gönülde buket ol.

*Sevgi için kollarını kapalı tutma, sonra kendinden başka tutacak şey bulamazsın.

*İçinden ne geliyorsa yap. Doğal ol.

*Mutluluk, sorunsuz bir yaşam değil, onlarla başa çıkabilme yeteneği demektir.

*Gülmek için mutluluğu bekleme, sonra tebessüm bile edemezsin...*

"Gülerken göbeği oynamayan adamdan kork"





Hayatımızın en büyük meselelerinden biridir ; İkiyüzlülük.
Etrafınıza şöyle bir bakın, kimleri görüyorsunuz; aileniz, akrabalarınız, dostlarınız, arkadaşlarınız, iş çevreniz, tanıdıklarınıza bir bakın şöyle.
Nasıl davranıyorlar size ve kendi etrafındakilere?
Peki siz nasıl davranıyorsunuz onlara?


Sanki kocaman bir tiyatro sahnesinde, uzun-upuzun, hatta süresi belli olmayan bir oyunda gibiyiz.


Rol yapıyoruz galiba ister istemez, kimilerimiz kendini çok kasıyor, hemen iki göz kaçırma hareketinden belli ediyor rolünü,kimileri ise adeta usta birer oyuncu gibi hareket ediyor. Ancak zamanla davranışlarında fark ettiğiniz ufak ipuçları gözünüzü açarak dikkat kesilmenizi sağlıyor ve gerçeği geç de olsa görebiliyorsunuz.
İnsanların size yaklaşırkenki gerçek niyetlerini anlayabilmek giderek zorlaşıyor artık.

Çinliler ne de güzel demiş "Gülerken göbeği oynamayan adamdan kork"diye.
Sinsi, samimiyetsiz, arkandan konuşan, dedikoducu köpekbalıklarıyla sarılı dört bir yanımız.
Hele ki iş dünyasında,ikili ilişkilerde...
Şu "hallederiz efendim, yaparız efendim, tamam efendim"ler, "çok başarılısın,bu işi ancak sen kotarırsın"ların altında yatan gerçek sebepler..."sana güveniyorum"lar, "bu sırrı bir tek seninle paylaşıyorum"lar..


Ben karakter tahlillerinde ve gözlemde çok başarılıyım derim kendime, ama artık bazı insanların gerçek niyetini anlayamıyorum, hissedemiyorum.


Yüzlerindeki o gülümseme içten mi yoksa maskeden mi ibaret?


Söyledikleri sözler içlerinden gelen mi yoksa oyundaki replikleri mi?


Güvenmeli miyim yoksa temkinli mi davranmalıyım?


Sanırım bunun en iyi ilacı zaman ve sıkı bir gözlem.


Elbette göreceğim gerçek yüzleri...



25 Nisan 2011 Pazartesi

"origami - kuş"



Bir önceki origami yazımda her zaman rahatlıkla kullanabileceğiniz basit bir kutu yapmak için diagram yayınlamıştım.Bugün de bir kuş yapımı buldum.


Haydi bakalım kağıtları hazırlayın, çocukluğumuza dönüyoruz :)

P.S. Sevgili Soluk güzel bir duyuruyu paylaştı benimle,Genç Hayat Vakfı “ Japonya'daki Çocuklar İçin 1000 Turna Kuşu” projesi yürütüyormuş.Detaylar için lütfen tıklayın.




"Kral ve dilenci"



Güzel bir hikayeyi paylaşmak istedim,

İyi haftalar...


Kral sabah gezintisi sırasında bir dilenciye rastladı.
Dilenciye “Dile benden ne dilersen” dedi.


Dilenci güldü ve “Sanki dileğimi gerçekleştirebilecekmiş gibi soruyorsunuz” diye yanıtladı.
Kral dilencinin bu sözlerinden çok alındı ve dilencinin istediğini yerine getireceği konusunda ısrar etmeye
başladı:

“Pek tabii her dediğini yerine getirebilirim” dedi.

“Sen söyle hele; ne istiyorsun?”

Dilenci “Söz vermeden önce iki kez düşünün kralım”dedi.

Dilenci sıradan bir dilenci değildi. Kralın ilk yaşantısında öğretmeni olmuştu ve ona şu sözü vermişti:

“Bundan sonraki yaşantında tekrar karşına çıkıp seni uyaracağım.”

Kral bu olayı çoktan unutmuştu. Bu yüzden ısrar ediyordu:

“Ne istersen verebilirim. Ben güçlü bir kralım” dedi.

“Yerine getiremeyeceğim hiçbir dileğin olamaz.”

Bunun üzerine dilenci, çanağını uzatıp, “Şu çanağı herhangi birşeyle doldurabilir misin?” diye sordu.

Kral kahkaha attı ve vezirine çanağı altınla doldurmasını emretti. Çanak dolup taşmakta ve anında boşalmaktaydı.
Paralar buhar olup uçmaktaydı sanki.

Kralın onuru kırılmıştı. Bir dilenci çanağını dolduramadığı kulaktan kulağa yayılıyordu. Giderek pırlantalar, elmaslar,yakutlar akıtıldı çanağa. Ne var ki çanağın dibi yoktu sanki. Yedi yuttu ama boş kaldı.

Kral yenik düşmüştü. Dilenciye yalvarmaya başladı:

“Tamam, sen kazandın” dedi. “Dileğini yerine getiremedim ama ne olur bana çanağın neden yapıldığını söyle.”

“Çok basit” diye yanıtladı dilenci. “İnsan aklından yapılmıştır. Yani insanın isteklerinden. Doymak bilmez oluşu bundandır. Bu gerçeği bir kez kavrarsan yaşantın değişir. İstek nedir ki! İstek ulaşılana dek, belli bir süre heyecan veren bir duygudur.


İstediklerini elde ettiğinde, tümü anlamını yitirir.

Neden? Çünkü beynin, aklın onları dışlar.

Heyecan, onu elde ettiğinde sönüp gider. Gene boşluğa düşer, yeni bir istek yaratmak zorunda kalırsın.
İstek doyumsuzluk uyandırır ve giderek dilenci olursun.


Bir istekten bir diğerine çırpınıp durursun. Amacına ulaşır ulaşmaz bir yenisini yaratırsın. İsteğin bu yönünü kavradığında yaşamının dönüm noktasındasın demektir.


Sürekli yolculuk hali iyi sonuç vermez. Geri dön… Evine dön… Seni mutlu
edecek öğeleri dışarıda değil, kendi içinde ara!”

Rufus Wainwright”in dediği gibi:

“Mutlu olmak için uğraş vermelisiniz. Mutluluğa, iş,para ya da aşkla ulaşılmaz.


Mutluluk sizinle kendiniz arasında bir meseledir.”


22 Nisan 2011 Cuma

"Ruh hali"






Mimler konusunda çok tembelim, sakın farkında değilim ya da önemsemiyorum zannetmeyin, çok seviyorum ama vakit bulamıyorum ve bazen de konu hakkında ilhamım olmuyor.
İsteksiz, kof bir yazı yazmaktansa yazmamayı tercih edip doğru vaktin gelmsini bekliyorum,
beklerken de günlük koşturmaca içinde unutabiliyorum.
Sevgili
Mia Wallace mimlemiş beni, pek hoşuma gitti konu ve cevaplamak istedim.
Ben bu mimi her zamanki gibi isteyen üzerine alabilir diyerek yayınlıyorum.
Mim Konusu: Şu an kendi ruh halinizi anlatan, bir ezginin melodisiyle ya da bir şiirin satırlarıyla ya da bir veciz sözle ya da bir resimle aktarınız. Seçim sizin, hangisini istiyorsanız.
Ben bir resim ve ona eşlik eden Can Yücel'in harika bir şiirinden kısa bir bölümünü paylaşmak istiyorum.
Siz tahmin edin bakalım, ruh halim nasılmış :)

Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.



p.s.görsellerimi ve renklerimi özenle seçiyorum ki içiniz açılsın diye, umarım beğeniyorsunuzdur :)





"Facebook ve ilişkiler"

Facebook profilinde hayatını tümüyle ifşa eden hatta gözümüzün içine sokanlara şaşırıyorum.
İletilerden tüm haberleri alabiliyoruz:

“Şu anda hastanedeyim,kontrolüm var,koordinatları veriyorum!!”,
“Bebek’te bir mekandayız, mekanın adı..., hoop eller havaya! Çatlasın düşmanlar”
“Tüh ya!Yine çakmışım sınavdan, ... öğretmen senden nefret ediyorum!” gibisinden masum iletiler mesela :)
Nereye gittiğini, o an nasıl olduğunu, ne düşündüğünü, kime ne söylediğini, her şeyi yazıyorlar, fotoğraflıyorlar.
Tweeter kullanmadım hiç, kullanmayı da düşünmediğim için o konudaki çılgılıklarla ilgili yazamayacağım.
Bu konuda çığır açan biri var ama çevremde. Kim mi?
Yıllar önce çalıştığım bir işyerinden tanıdığım, hiç bir dönem öyle fazla samimi olmadığım bir arkadaşım var, ama epeydir görüşemedik.,yalnızca facebook arkadaşı olarak bir köşede duruyor.
Yalnız aşağı yukarı son bir yıldır bir şey dikkatimi çekiyor, bu kişi sürekli ilişki durumunu değiştiriyor.
Öyle herkesin profilini didikleyen biri olmadığımdan ilk başlarda sadece anasayfada kim ne yapmış kısmında görüyordum, “yine mi, hmm bu da ne hızlı” diyordum kendi kendime.
Sonraları baktım ki o durum neredeyse ayda bir hatta 15 günde bir değişiyor.
Bakıyorum minik, kırmızı bir kalp figürü eşliğinde ilişkide yazısı görünüyor sayfada ,altında yorumlar..
Profil fotoğrafında sevgiliyle samimi pozlar..Sonra bakıyorum 15 gün geçiyor bu arkadaş iletisinde Demet Akalın vari bir şeyler göndermiş sevgilisine ve “Hadi sana da güle güle!” diyor...
Aradan bir ay geçiyor, yine birileri görünüyor profilde, iletide “Çok aşığım budur işte.. sevgilim her bir şeyim” diyor, sonra yine aynı şey, “Allah seni kahretsin, sen de mi? Benim sevgime değmezsin” yazıyor iletide ve ilişki durumu yine “single” olarak değişiyor!
Çok gülüyorum çok...
Her iki taraf da birbirini kullanıyor demek ki, ama sürekli olarak..

Üstelik bir de bunu hiç umursamadan ifşa ediyor...
Bakın benim sevgilim var, ona aşığım, şimdi şurdayız, şimdi bu bardayız, yarın sabah bilmem nerede kahvaltıya gideceğiz,sevgilimle uyanmak ne güzel...
2 gün geçti aradan ne oldu?
Anlaşamadık, Allah bunun da belasını versin,rezil! Şimdi yeni aşklara yelken açtım,özgürüm ben, ellimi sallasam ellisi be!!yürü kim tutar,hobaaa!
Nasıl bir yaşam biçimidir bu bir anlam veremiyorum doğrusu.
Bir insan aynı hatayı kaç kez yapar yada bunu hata olarak görmeden aynı yolda devam eder?
Nereden mi aklıma geldi bunu yazmak?
Geçenlerde sarmaş dolaş bir fotoğraf görmüştüm profilinde,bu sabah ise ana sayfada bir de baktım bir ileti yazmış “Acaba beni seviyor mu?” diye...baktım ki ilişki durumu yine “ilişkiye açık” olmuş...
Ne denir ki artık buna,

Pes :)

21 Nisan 2011 Perşembe

"Küçük Mutluluk Dersleri Vol.11"

Mutlu olabilmek için pek çok tavsiye verdim bugüne kadar, bunları 5 temel adımda toplamak istiyorum bugün,
Mutluluğun an'dan ibaret olduğunu bildiğimize göre bu 5 altın kuralı uygulamamız hiç de zor olmayacaktır diye düşünüyorum.

1. Kalbinizi kinden ve nefretten arındırın,affetmeyi öğrenin :

Yapılan her şey affedilebilir mi?
Çoğunuzun hayır, daha neler artık dediğini duyar gibiyim.
Aldatılan, kandırılan, kırılan, ağlayan, üzülen hatta çok daha büyük sonuçlarla başa çıkmak zorunda bırakılan bizler, bu yaşadıklarımızın mimarı olanları neden affetmeliyiz ki?

Bununla ilgili bir yazı yazmıştım, işte burayı tıklayarak affetmek konusunda bu yazıyı okuyup yeni bir başlangıç yapabilirsiniz belki.

2. Zihninizi endişeden, bedeninizi aceleden arındırın:

Endişelerimiz, günlük koşturmalarımız, aşmayı düşündüğümüz sınırlar, engeller...
Bunca telaşın ve o telaşlara kapılırken yaşayamadığımız hayatı kurtarmanın sırrı nerededir?İçinize bakın, kendinizi tanıyın, ve her şeyden önemlisi bugüne kadarki tüm mutluluk derslerinde nacizene anlatmaya çalıştıklarımı uygularken lütfen biraz “Yavaşlayın”.
Bununla ilgili yazdığım 9.mutluluk dersi yazısını da
bu linke tıklayarak okuma zamanı şimdi.

3.Basit yaşamanın tadına varın :

Bundan 2 yıl önce bir yazımda "basit yaşamakla" ilgili bir kaç satır yazmıştım:

"Şarkılardaki gibi gamsız yapmış dünya onu, kaderine razı .
Güzel bir tebessümü var, ince, akıllı...
Dünya halinden uzak, umarsız, halimize bakıp gülüyor.
Küçücük insancıklarız bir onun gözünde, sürekli oradan oraya koşturuyoruz.
Hep daha iyisi için, daha güzeli için, daha pahalısı için.
Asla tatmin olmuyoruz...
Hırslarımız komik geliyor ona,
Sahi ne gerek var bu kadar ciddiye almaya?
Benim yerim burası diyor, fazla beklentim yok.
Daha iyi , daha mutlu olmak ve faydalı olmaktır istediğim; kendime karşı, evrene karşı.
Bu kadar basittir işte yaşamak,
Ayaklarını sallayarak ayın kuyruğunda oturmak gerekmez,
Sizin gezegeniniz var mı?
Ya da bir eviniz?
Küçük mutluluklarla döşeyin o halde,
Güzellikler serpiştirin,
Bir yerlerde hâlâ iyiliğin kaldığını görelim... "

Siz de böyle yapın işte, basit yaşayın, doğanın sunduğu nimetlere şükredin, hırslarınızdan, lüks tutkunuzdan,ağır bir yük gibi sırtımıza binen - evlerimizi tıka basa doldurduğumuz gereksiz tüketim çılgınlığı ürünlerinizden arındırın kendinizi, evinizi,yaşadığınız mekanları.
Demeye çalıştığım şey üzerinde bir hırkayla barakada yaşamak demek değil, düşüncelerinizi, hayata bakış açınızı basitleştirmekten bahsediyorum.
Daha sevgi dolu olmak, skarşılaşılan sorunlara daha kolay çözüm bulmak, paranın ve maddelerin esiri olmadan insani değerlere önem vererek yaşamak.
Zaten bunu anlayabiliyorsanız ve uygulamaya başladıysanız kendi hanenize en temizinden bir on puan ekleyebilirsiniz.

4. Elinizdeki ekmeği, beyninizdeki düşünceyi, yüreğinizdeki sevgiyi paylaşın :

Paylaşmakla ilgili dersimiz buraya tıkladığınızda erişebileceğiniz 4.dersimizdi.

Hayattan beklentiniz nedir bilemiyorum ama sürekli yılgınlık ve mutsuzluk içindeyseniz, bir işe yaramayı deneyebilirsiniz.
"Benim zaten bir evim bir işim ve yığınla sorumluluğum var" dediğinizi duyar gibiyim.Ancak bahsettiğim böyle bir işe yaramak değil.İnsanlara yardım ederek, onlarla sahip olduklarınızı paylaşarak bir işe yaramaktan söz ediyorum.
Paylaşmak belki de en güzel duygulardan biri ama bunu uygulamak biz bencil teknoloji neslinin işine gelmiyor pek!
Maalesef bir şeylere sahipken,daha da iyisini istemek adetimizdir..daha iyisini alınca da biraz daha iyisinde gözümüz kalır, bu böyle sürer gider.
Oysa bizim ilk başta sahip olduğumuza bile ihtiyacı olan insanlar vardır etrafımızda.
Hep bana derken onları görmezden geliriz, aklımıza bile gelmezler çoğunlukla...

Basit yaşamakla bağlantılı olan bu kural aslında uyguladıkça keyif veren ve meyvelerini gördükçe insanda daha da fazla paylaşma hissi uyandıran cinsten.
Paylaşmaktan korkmayın.
Sadece düşüncelerinizi ve ekmeğinizi değil, yeri geldiğinde vaktinizi ve anılarınızı da paylaşın insanlarla.
Böylesi güzel bir iletişimde olmaktan asla çekinmeyin.

5. Hayallerinizi büyütürken, beklentilerinizi ölçün, bir parça küçültün.

Hayallerimizin iplerini salarken bir yandan da beklentilerimizi mantıklı ve küçük tutmanın ironisini biraz açmak istiyorum.
Hayal kurmak zihnimizi, bedenimizi besliyor, çok isteyerek ve olacağına inanarak hayal kurmak ise esas yapmamız gereken.
Ama önemli olan hep en iyiyi isterken önümüze çıkan güzellikleri elimizin tersiyle itmek durumundan kendimizi kurtarmak.

Bu linkteki 5.derste de anlatmaya çalıştığım gibi ;

Her şeyi yönlendirebileceğini, düzeltebileceğini düşünmek insanı çok yoruyor.
Sürekli düşünüyor, sorguluyor, çabalıyor ve yoruluyorsunuz.
Tamam, başarılı oluyorsunuz ama olamadığınız, gücünüzün ya da imkanlarınızın el vermediği durumlarda da büyük yıkımlar,beraberinde ya hep-ya hiç gibi sizi doğruyu yaşamaktan kimi zaman uzaklaştıran sonuçlarla karşılaşıyorsunuz.

Oysa ne dünya mükemmel, ne insanlar, ne de siz!
O halde beklentilerinizi karşılayan bir durum olduğunda onu seçmekten çekinmeyin, hep en iyisi, en kusursuzu diye büyük beklentiler içince boğulurken aslında ihtiyacınız olanla da yetinmenin güzel olduğunun farkına varın, onu dönüştürebilmenin ya da güzelleştirmenin keyfini çıkarın.

Yani, var olan durumları da görmezden gelmeyin, değerlendirin lütfen.
Bazı zamanlar, karşımıza çıkan minik bir fırsatın bizim çabamızla bir kaç senede bir ağaç olup iyi meyve verebileceğini düşünün.
Kafanızda bir resim çizip sonsuza dek ona ulaşmakla ve ulaşamayınca hayal kırıklığına düşmekle vaktinizi harcamayın. Ona benzer resimlerle de aslında o resimlere ulaşabileceğinize inanıp çaba gösterin lütfen.

*******************************************************************************************

Ful Yapraklarının bugünkü yazısı bu kadar,
10 ayrı yazıda yazdıklarımı özetlemeye çalıştım size,
Aldığım maillerde anlıyorum ki gerçekten birilerine faydası dokunuyor ve bu da beni çok mutlu ediyor.
Daha büyük daha ve güzel projeler var kafamda...
Şimdi mutluluk dersleriyle ilgili siz sorun bakalım kendinize,
Bakış açınızı değiştirebildiniz mi?
Bu 5 kuraldan hangilerini uygulayabiliyorsunuz şu kısacık hayatınızda?

Yorumlarınızı bizlerle de paylaşır mısınız?

Bana biraz daha renk katar mısınız ?

18 Nisan 2011 Pazartesi

"Bloglar açılacak mı?"


Pek çok yerde buna benzer sorular görüyorum, kimi açıldı diyor kimi açılmadı.

Evden bloguma erişemiyorum, ayarlarımı değiştirmemiştim.

İşyerinden erişiyorum ama bu sefer de sağdaki sutünlarımı göremeden,yazarken bir takım aksilikler yaşayarak...

Yeni kayıt açamıyorum, varolan yazılarım üzerinden değiştirme yaparak kayıtları yayınlayabiliyorum, yazılarımın rengini değiştiremiyorum, kaydedemiyorum, 2 kez kaydettiğimde metnimin şekli değişiyor,sayfa sürekli hata veriyor.

Ne zaman bitecek bu çile?

Senelerdir emek verdiğimiz yazılarımıza,okuyucularımıza ve okuduklarımıza ulaşmak için nedir çektiğimiz bu eziyet?

Ekonomi büyümüş-müş, gelişiyormuşuz, dönen bina yapacakmışız, yok şu bizdeymiş, yok şöyle yok böyle...

Ben buradayım, bu ülkede yaşıyorum, madagaskarda yaşamıyorum.

Nefes alıyorum ama özgür olamadıktan sonra ne yapayım ben tüm bunları?

En basitinden bir yazıyı yayınlamak için 2 saat uğraşıyorsam ne önemi var ki ilerlemenin?

tın tın tın tın...bir adım ileri giderim 3 adım geri.



8 Nisan 2011 Cuma

"Hayattaki fırsatlar ve kendine güvenmek üzerine"



İki yıldır iş bulamayan bir arkadaşım var, severim onu, iyidir, dürüsttür, çalışkandır.Maddi açıdan zorlanmaya başladığını söylüyordu epeydir, görüşmelere gidiyor ama bir türlü işi olmuyor, bu da psikolojiyi derinden etkiliyor tabii, maddi açıdan sıkıntı da cabası.

Bir ahbabım yanında çalışan bir elemandan memnun olmadığını söyledi geçenlerde, sonra bunu bir kaç kez daha yineleyince ve bir arayış içinde olduğunu anlayınca dedim ki “Benim bir arkadaşım var, onun da mesleği bu, deneyimi yada çalışma tarzını pek bilemem ama çok iyi ve dürüsttür, işini aksatmaz, disiplinlidir isterseniz bir görüşün”dedim. Çok olumlu baktı ahbabım ve görüşmeye gitti arkadaşım. Arkadaşımı işe almaya karar verdiler, memnun olmadıkları kişiye de durumu anlatıp iş araması için müddet verdiler.

Arkadaşım işe başladı, aradan 2 gün geçti ve ahbabıma şöyle dedi “ben bu işi yapamayacağım.”

Böyle bir durum karşısında tabii “Neden” dediler. Bu alanda yabancı olduğunu, daha önce buna benzer bir şey yaptığını ama bunu hiç yapmadığını başaramayacağını ve onları zor durumda bırakmak istemediğini anlattı arkadaşım...
Durum oldukça kötü aslında,açıkçası fazla iyi niyetli ve kendine güvensiz davrandığını düşündü ahbabım.

Ben durumu duyduğumda kendimi kötü hissettim, arkadaşımı aradım, “daha 2 günde neden karar veriyorsun?,önce biraz zaman geçsin, biraz kendine güvenip işi kavrayamaz mıydın?” dedim. “Yok” dedi. “İş diğerinden daha detaylı, zaman kısa yapamayacağımı düşünüyorum” dedi.

Bu duruma şaşırdım tabii, arkadaşımı severim ve bu davranışıını kendine güven eksikliğine bağladım. Ahbabım da ona “biraz zaman vermelisin kendine, biz senden zamanla bir şey bekliyoruz, bir öğrensen bu işi çok iyi yerlere geleceksin bu şirkette de önün açık” dediyse de dinletemedi, ve arkadşaım işten ayrıldı.
İşten çıkarılan adamı da işe geri almak zorunda kaldılar...

Hal böyle olunca,bir daha o arkadaşıma bir iş fırsatı için kefil olmayacağımı anladım, tamam çok iyi, çok dakik ve bu özellikleri hemen belli olduğu için işe alındı ama kendine güveni yok.

Ben kendimi onun yerine koydum, empati kurmaya çalıştım.

Ben olsaydım ne yapardım diye düşündüm. Ben madem o işi yapmışım, biliyorum, o halde diğerini de yapardım, öğrenirdim sorardım, temeli ve mantığı aynı nasılsa, kullandığım program da aynıysa o halde neden korkayım ki?
Pek çok işi kendi kendime öğrenebildiysem onu da çözerdim ve bir şekilde kendime güvenerek işi tamamlardım, önüme de çıkacak diğer işleri yapardım. İşverenim benden başlangıçta harikalar yaratmamı beklemiyor, uzun zamandır işsizim, paraya ve sosyalleşmeye de şiddetle ihtiyacım var.O halde tırnaklarımla yapışırdım o koltuğa ve masaya.

Bir fırsat varsa sonuna kadar kullanırdım ve kendimi kanıtlardım.
Sanırım akrep burcunun özellliklerinden biri bu, kafaya bir şey koyduysa hiç bir şey onu durduramaz, keçi gibi inatçıdır ve ne yapar ne eder bin tane cin fikir düşünüp bir kaçını uygulamaya koyarak istediğini elde eder.
Keşke arkadaşım da ayrılmasaydı işten, erken verilmiş bir karardı ve ben o kadar dil döküp yine de onu ikna edemediğim için üzgünüm.

Arkadaşıma kırgın değilim, kızgın da değilim,onu hala seviyorum ve hala iyi bir arkadaşım benim için.
Bu onun kendi hayatı ve kendi kararı.
Geçtiğimiz gün geldi bana, bu karar üzerine sohbet ettik, nedenlerini bir kez daha sordum, kendine göre haklıydı belki de. Ama dediğim kendine güvenmeli insan, başarabileceğine önce kendi inanmalı ki başarsın.

Bu durum bana şu hikayeyi hatırlattı ;

Kasabanın birinde şiddetli bir sel olur.
Adam o sırada ne yapacağını bilemez, evine sular dolmaya başlar, her yer sularla kaplanır kısa zaman içinde.

Adam çok korkar ve sele kapılmamak için binanın çatısına çıkar ve bir mucize bekler. Yağmur şiddetini daha da artırmıştır, etrafta kimseler yoktur ama adam inançlıdır, kurtulacağını biliyordur.

Aradan biraz zaman geçer,uzaktan bir kayık görünür, kayıkata kürek çeken bir adam vardır,bir yandan kürek çekmekte, bir yandan da binaların çatılarına bakmaktadır,selin etkisiyle yalpaya yalpalaya binaya yakın bir yerlere ulaşır,bizim adama gözlerine ilişir, heyecanla, “Kurtuldun yardımına geliyorum” diye haykırır.

Çatıdaki adam bağırır “hayır seninle gelmeyeceğim ben, Tanrı bana yardım edecektir nasılsa, bana yardım gönderecektir..”

Kayıktaki adam “sular giderek yükseliyor,boğulursun hadi gel çabuk..”

Çatıdaki adam der ki, “o kayık bizi kurtarmaz ki, ben burada daha güvendeyim,Tanrı’ya hep inandım ben, o beni kurtaracaktır.”

Kayıktaki adam ne yaparsa yapsın adamı ikna edemez ve gider.

Derken sular daha da yükselir, sel adamın durduğu tüm binayı da yutar önüne katıp götürür, adam da boğularak ölür.

Öldükten sonra Tanrı’nın huzuruna çıkar.

Adam öfkelidir:

“Tanrım sana yıllarca inandım, güvendim, ibadet ettim beni neden orada bıraktın da kurtarmadın?”

Cevap şu olur:

“Sana bir kayık ve içinde bir adam gönderdim.”


Siz siz olun, elinize bir fırsat geçerse onu çok iyi değerlendirin, amaçlarınızı bilin, onları gerçekleştireceğinize inanın, elinizden gelen tüm gayreti hatta daha da fazlasını göstermeye bakın.

İnanmak, çoğu zaman başarmanın yarısıdır ne de olsa...


7 Nisan 2011 Perşembe

"Küçük Mutluluk Dersleri Vol.10"



Günlerden sonra bugün İstanbul’da güneşli bir hava var, insanın ruh halini değiştirmeye yetiyor güneşin ışıkları...
Peki siz mutlu musunuz?
Güneş de açsa, yağmur da yağsa fark etmiyor mu sizin için?

Sabah şöyle bir konuşma geçti biriyle aramıza,

Ful – “Ne güzel, güneşli bir gün,bugün daha kolay uyandım, kendimi daha enerjik hissediyorum. Güneş içimi açıyor.”

Herhangi biri – “Ama yarın yağmur yağacak diyorlar, çok soğuklar geliyormuş yarından itibaren...”

Ful – “.......”

Şimdi “Mutluluk dersleri”ni düzenli okuyanlar, noktalı yerdeki duyguyu ve düşünceyi doldurun bakalım.

Bu çok basit bir sınav da olabilir aslında:)

Normalde iki seçeneğimiz var zaten, olumlu düşünceyle yaşamaya kendini alıştırmaya başlayanlar için sorunun cevabı daha başından belli ama önemli olan olumlu cevabı,üzerinde çok düşünerek değil artık bir alışkanlık haline getirerek verebilmek. Yani demem o ki, bakış açınız olumluysa zaten cevabınızı düşünmeden olumlu verirsiniz.

Nasıl bakarsak öyle görüyoruz, bunu sakın unutmayın.

Gerçek dediğimiz şey bize kalmış, nasıl programlarsanız kendinizi öyle bakıyorsunuz hayata ve olaylara.

Şimdi geri sarıyoruz ve soruyu cevaplıyoruz, iki seçeneğimiz vardı.

1. Ful – “Aaa gerçekten mi..demek yarın yağmur yağacakmış, dün de yağmurluydu zaten...ama hep böyle oluyor, bu şehrin havası değişti..yarın da işim vardı tüh..desenize ben mahvoldum..zaten ben de şans yoktur..”

Olumsuz bir durum varsa ortada, mutlaka karşıdaki kişi de körükler olayı. Böylece karşılıklı olumsuz bir konuşma geçer aranızda ve bir de bakarsınız düşünceniz şu olmuş: Yarın hava bozuyor...

Oysaki yarını düşünen siz buna o kadar konsatre olursunuz ki bugünü ve bugünün güneşini bile göremezsiniz.

Diğer seçenek de burada;

2. Ful – “Yarına kadar daha tam 24 saat var, ve ben yarın hayatta olacağımı bile bilmiyorum ki, bugün güneşliyse bugünün tadını çıkarırım,yarını düşünerek bugünü zehir etmemeliyim kendime.Madem yarın yağmurluymuş yine, öğlen yemeğinden sonra güneşin altında parkta oturayım biraz, ya da 5 dakika da olsa yürüyüş yapayım, tadı çıksın..”

İşin özü, olumluyum, anı yaşıyorum ve bu bana mutluluk veriyor.
Sizin cevabınız hangisiydi bilemiyorum ama doğruysa hanenize en temizinden 10 puan yazabilirsiniz!

Doğru olanı size bırakıyorum,..Olumsuz bakıyorsanız 1.seçenek sizin doğrunuzdur ama olumlu bakmayı seçiyorsanız tabii ki 2.seçenekteki umutlu insansınız siz.

Doğru yada yanlış fazla önemsemeyin,bakışınız doğru değilse de üzülmeyin.

Nasılsa hayat size en kısa zamanda bir “kurtarma sınavı” sunacaktır ...




5 Nisan 2011 Salı

"origami - kutu"

Origami'yle çocuklukta tanışmıştım.
Televizyonda bir teyze vardı, renkli kağıtlardan harikalar yaratırdı.

Kağıtları katlarken çıkan hışırtıya hayran olurdum.

Bir hafta önceden bize malzemeleri söylerdi, bizde kırtasiyeden alır,televizyonun karşısında oturup sabırsızlıkla beklerdik bu hafta ne yapacak diye...

Hevesle kağıtları aynı anda aynı şekilde katlamaya çalışırdık ama ben de diğer pek çok çocuk gibi hep geride kalırdım:))

Teyzemiz müthiş bir hız ve el alışkanlığıyla minik minik sanat eserleri yaparken biz öylece kalırdık ekranın karşısında.

Bakmıştım ki böyle olmuyor, resim derslerindeki etkinliklerde, bazı kitaplardan edindiğim bilgilerle bir şeyler yapmaya başladım.

Şimdi ise ınternette pek çok diagramı kolaylıkla bulabiliyorsunuz, üstelik origamiyle ilgil piyasada güzel kitaplar da var.

Yıllardır kağıtları kullanarak bir şeyler yapmaya ara vermiştim, taa ki karıncalarımla yapana dek.

Kendi masanıza da yapabileceğiniz, ataçlarınızı ve diğer ufak malzemelerinizi koyabileceğiniz rengarenk kutular yapmayı deneyebilirsiniz.

Hem yapımı çok kolay hem de pek işe yarıyor.

Ben rengarenk bir kaç poster kullanarak harika 2 kutu yaptım. Birine küpelerimi koyuyorum diğeri de ataçlık olarak masamda duruyor.

Fotoğraflarını çekemesem de netten benzer bir örnek buldum.

Çocuklarınızla birlikte de yapabilirsiniz.

Kolay gelsin!





1 Nisan 2011 Cuma

"En iyi 10 şaka"

Dünyada "April Fool's Day" olarak bilinen, "Şaka Günü" olara kutlanan 1 Nisan'ın soğuk, puslu ve yağmurlu sabahında olmaktan hoşnut olmasam da, şaka yapmayı beceremeyip hemen gülümseyerek kendimi ele vermeyi başarsam da, bugün eğer iyi şaka planları yaparsanız eğlenceli bir gün olabilir diye düşünüyorum. Dünyanın ilk sanal müzesi olan `museumofhoaxes.com` 2008 yılına kadar yapılmış en iyi 1 Nisan şakalarını derledi. "Dünyanın En İyi Şakaları" bakalım hangileriymiş?

1 İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin 1957’deki “Panorama” adlı programında, aşırı ılık geçen kış ve spagettilere saldıran böceklerin ortadan kalkması sayesinde, İsviçreli köylülerin ağaçlarından görülmemiş spagetti rekoltesi elde ettiği bildirildi. Bunun üzerine binlerce İngiliz telefona sarılarak, evlerinde nasıl spagetti yetiştirebileceklerini sordu.

2 Amerikan Sports Illustrated dergisi, 1985’te, beyzbol topuna saatte 270 km hızla vuran ve New York Mets takımına transfer olacak Sidd Finch adlı hayali oyuncunun haberini yazdı. Makalede, oyuncunun bu yeteneğini bir Tibet manastırında idman yaparak elde ettiği yazıldı.

3 1962’de İsveç’in siyah beyaz yayın yapan tek televizyon kanalına 1 Nisan’da çıkan bir teknisyen, yeni ve çok basit bir teknoloji sayesinde izleyicilere renkli televizyon izleyebilecekleri müjdesi verdi. Bu yöntem ekranın önüne bir naylon kadın çorabı germekti ve yüz binlerce kişi bu öneriyi gerçekten denedi.

4 1996’da Amerikan fast food zinciri Taco Bell’in, Amerikan bağımsızlık tarihinin sembolü olan ve Philadelphia’da bulunan özgürlük çanını satın aldığını ve federal hükümetin çanın adını Taco özgürlük çanı olarak değiştirdiğini açıklaması, halka arasında infial yarattı.

5 1977’de İngiliz The Guardian gazetesi, Hint Okyanusu’ndaki hayali San Seriffe ada cumhuriyetinin 10. kuruluş yıldönümünü kutlamak için 7 sayfalık ek çıkardı. Ekte cumhuriyeti oluşturan “Yukarı Kasa” ve “Aşağı Kasa” adalarının kültür ve coğrafyası ayrıntılarıyla anlatıldı.

6 1992’de sol eğilimli NPR (ulusal halk) radyosu, Richard Nixon’ın “Kötü bir şey yapmadım ve bir kez daha kötü bir şey yapmayacağım” sloganıyla başkanlık seçimlerine aday olduğunu açıkladı. Nixon’ın sesini taklit eden kişi çok başarılı bulundu.

7 1998’de “Bilim ve Akıl için Yeni Meksikalılar”, Alabama eyaletinin, Pi sayısını “İncil’den bir anlam katmak” amacıyla 3,0 olarak değiştirdiğini belirten açıklama yayınlamıştı.

8 Yine 1998’de fast food zinciri Burger King, USA Today gazetesine verdiği tam sayfa ilanla, ünlü “Whopper” hamburgeri yerine solak 32 milyon Amerikalı için “Solaklar için Whopper” ürününü çıkaracağını açıklamış, ardından yeni hamburger için yüz binlerce başvuru aldığını bildirmişti.

9 1995’te Discover dergisi, Aprile Pazzo isimli bir biyoloğun Antarktika’da kafası yassı kemiklerden oluşan ve penguenleri yakalamak için buzu büyük bir hızla ısıtan yeni bir tür hayvan türü keşfetiğini açıklamıştı.

10 1976’da da İngiliz gökbilimci Patrick Moore, 1 Nisan 09.47’de Pluton Jüpiter’in arkasında geçerken sıradışı bir olay meydana geleceğini, gezegenlerin bu dizilişinin Dünya’nın çekim gücünü azaltacağını söylemişti. Tam bu anda sıçrayanların havada uçma hissini duyumsayacaklarını söyleyen Moore’un bu açıklaması binlerce kişi tarafından uygulanmıştı.

Kaynak: www.ntvmsnbc.com

EMEĞE SAYGI

Internet-Gazete-Dergi ve her türlü basılı yayın için geçerlidir : Yazılarımdan ismim ve adresim link gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir. İzinsiz emek hırsızlığı durumunda hakkımı "hukuki çerçevede" sonuna kadar arayacağıma emin olabilirsiniz.Emeğe saygı gösterdiğiniz için teşekkürler!